Haricinde Değil, Dahilinde Yaşamak Hayatı

İstersek yapabiliriz. Başarabiliriz. Kurtulabiliriz. Ama istemiyoruz, biliyoruz fakat yapmıyoruz. Ne kadar karmaşık ve içler acısı bir durum değil mi? Kendimizi ve kendimize ait düşüncelerimizi anlayabilmek ama, neticelendirememek.

A
a

Hayatın belirli kurallar dahilinde sürdürüldüğünü, bu kuralların bizim varlığımızın temeli, temelinde yaşadığımız kuralların hayatın olmazsa olmazları olduğunu neden farkında olduğumuz halde görmezden geliyoruz. 

Hayatımızın her gününde, her anında geçirdiğimiz an ve zamanları her zaman yeni bir gün bekleyerek, yeni bir durumun oluşmasını bekleyerek geçirmenin bizim için ne denli büyük bir kayıp olduğunu ne kadar anlayabiliyoruz.. Gerçekten bunun ne kadar farkındayız..

Yada farkında olupta, hiç bir zaman her yeni bir günün hayatımızda bitmeyeceğini mi düşünüyoruz.. Eğer her yeni bir günün hayatımızda bitmeyeceğini düşünerek, her yeni bir günü bekliyorsak, hayatımız boyunca en büyük hatayı yapıyoruz demektir..

Hayat her yeni bir günden yola çıkılabilen bir başlangıç olabilir ama, her yeni bir günü beklemek asla değildir. Hayatın kendini yaşamanın anı, zamanı yaşayabilmenin kuralında saklı olduğunu ne derece düşünebiliyor, düşünmekten öte ne kadar anlayabiliyor ve yaşayabiliyoruz.. 

Ne zaman bunu düşünüp, anlayabildik ve yaşayabildiysek işte o zaman hayata dahil olmuş olacağız.

Bu satırlar dahilinde kendini düşündüğünde, insan kimliği ile kendi hayatını gözden geçirdiğinde, hayatın senin için ne anlama geldiğini düşünmen son derece kaçınılmaz olacaktır. Kaçınılmaz bir düşünceye dahil olduğunda, sorgulamaların başlayacak, varoluşunu inancın dahilinde birleştirip bütünleştireceğin şüphesiz olacaktır. 

Bu, insanın temel olgusunda gizli bir gerçeğin ortaya çıkış anı ve tüm varlığına yayılmasını beraberinde hissettirecektir. Bunun gizemine inmek, kendine önemle sorular sormak, sorulan sorular ışığında en değerli ve samimi cevapları bulabilmek ve bunu kendine kabullendirmekle başlar kendini anlamaya çalışmak.. 

Kendini anlamaya çabalamak her insanın temel kural ve davranış biçiminden biri iken, bunu ne zaman ve hangi önemle yapıyor ve ne derece kendimize etkili olabiliyoruz.. Bu, basit görünen ama çok önem arzeden davranış biçimi karşısında kendimizi nasıl tanımlamalı ve nasıl konumlandırıyoruz? Bunu yapabilmek ve dahada önemli olan ne kadar gerçeğe dönüştürebildiğimiz.. 

Her insanın bu gerçek karşısında kendine hakim olduğu yada olmak istemediği durumları söz konusu olduğu gerçeğine baktığımızda, kişinin kendi kültüründe ne şekilde özverili ve samimi yaşadığı önemlidir. Çünkü herşey kişinin kendi gerçekliğinde yaşadığı samimiyet duygusuyla başladığı gibi, samimiyet duygusuyla neticelenecektir.

Samimiyet, insanoğlunun en güzel ve en temel değer ifadelerini barındıran kavram yanısıra, onu yücelten, ayrı tutan ve farklı olmasını sağlayan bir duruş atfeder. Her ne kadar samimiyet kavramını insanlar olumsuz ve mantığa ters düşen bir davranış biçimi olarak görsede aslında samimiyet, insanlar arasında temel değerlerle yüklü insan farklılığını ortaya koyan temel kavramlardan bir tanesidir.

En temel değerlerimizden biri olan yaşam biçimi ve ona şekil veren inancımızı yaşarken yada yaşamaya çalışırken, samimiyet olgusu dışında yaşadığımızı düşündüğümüzde nasıl bir durum ile karşı karşıya kaldığımızı düşünelim. Bakalım samimiyet kavramı dahilinde değil, dışında nasıl bir yaşam biçimi ve yaşamımızı şekillendiren inancımızı hangi doğrultuda en doğru yaşayabiliriz yada yaşayabilir miyiz?

Bu çerçeveden baktığında kendini hangi noktada gördüğün çok önemli, kendine ait doğru cevabını bulduğun an, mutlu ve huzurlu olman yanı sıra, özgüveni tam, cesaretli aynı zamanda dinç hissedeceğin şüphesiz ortaya çıkacaktır. 

Kişinin kendini bulması, kendini anlaması ve kendisi olması belkide burada başlayabilecektir. Bunun bir ihtimal olduğu ve bu ihtimalin gerçekleşmesi ise, kişinin doğru tespitte bulunması, çözümlemesini doğru şekilde yapması ile alakalı olacaktır..


Güroymak'ın Güncel ve Tarafsız Haber Sitesi