Merhamet Yorgunluğu

Oturduğumuz yerden dünyayı değiştirmeye çalışma muhabbetimiz bir türlü değişmedi. Susuzluğunu ve açlığını gidermeye çalışırken bile istemekten ziyade faaliyette bulunmak zorunda kalışımızı unutup, sorunları oturduğumuz yerden çözmek. Maalesef bu, bu şekilde olduğu sürece mümkün değil.

A
a

İnsanı anlamanın bu kadar güç olduğu dönemlerde, olayların kendiliğinden çözülüşünü beklemek; olayları daha karışık hale getirmekten başka bir işe yaramamaktadır. Etrafımız hikâyesini değil de sadece ismini bilmekle yetinip, tüm hayatı ile ilgili kanılarda bulunduğumuz insanlarla dolu.

Anlamaya, düşünmeye, dinlemeye, konuşmaya veya soru sormaya maalesef hiç birimizin ne gücü ne de yeterince zamanı var. Peki neydi bu zaman? İnsanları bu kadar acıya müdahale edip engel olmaktan alı koyup, sadece izlemekle yetinmelerine yol açan. Ahir zaman mı? Yok Zaman mı Ahir? Yani insanların bekledikleri mucize ne? Kurtarıcı kim? Ya da İzzetbegoviç’in dediği gibi; acaba gerçekten beklediğimiz bir mehdi mi var? Ve bu Mehdi Ya Tembelliğimizin adı ise…. Gerçekten öyle değil mi? Mehdi İnsanın tembelliğinin adı. Yani kendisi dururken, kendisi canlı iken ve kâinata iradesi ile hüküm edip değiştirirken yeri geldiğinde değişimin kendiliğinden oluşmasını beklemek. Maalesef bu o kadar kolay değil. İnsanlar ölümlere ve acılara duyarsızlaşmaya başlarken, diğer tarafta dazulmü engellemek veya duyurmak yerine sadece izlemek ile yetinmektedir. İnsanların içindeki merhametin gaflet uykusundan uyanabilmesi için öncelikle insanlığın daldığı bu gafletten çıkması ve kurtarılması gerekmektedir. İnsan uyanacak ki içindeki tüm gafleti uyandırıp dışarı atabilsin. Tektipleşen dünyada herkesleşmekten kendimizi kurtaramadık. Bu herkesleşmenin içinde yersiz farklı davranışlarla farklı olmaya çalışmaktayız. Üzgünüm ama herkes uzaktan aynı niteliği taşır. Ki artık insanda insan olma özelliğinden çok uzakta olduğu için aynı durumu yaşamaktadır.

İnsanlar insanların içinde insanlara hasret yaşarlarmış. Bu sözün kanıtını hemen hemen her gün hayatımızda yaşamaktayız. İnsan insana hasret ve özlem duymaktan ziyade insan insanlığına hasret; hem de en çok da ona. İnsan yüreğinde var olan merhametin kısa bir anısı ile yazımı sonlandırmak istiyorum.

“Hintli bir adam suda bata çıka ilerlemeye çalışan bir akrep görür. Onu kurtarmaya karar verir ve parmağını uzatır ama akrep onu sokar. Hintli tekrar akrebi sudan kurtarmaya çalışır ama akrep onu tekrar sokar.

Yakınlardaki başka birisi ona, onu sürekli sokmaya çalışan akrebi kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmesini söyler. Ama Hintli adam şöyle der:

"Sokmak akrebin doğasında vardır. Benim doğamda ise sevmek var. O kendi doğasından vazgeçmiyorsa, ben neden kendi doğam olan sevmekten vazgeçeyim?"

Esen Kalın…


Güroymak'ın Güncel ve Tarafsız Haber Sitesi